GeGeGe no Kitarō

Yōkai dünyasının kapılarını aralayan ve bir kültürel mirası günümüze taşıyan altmış dört yaşındaki GeGeGe no Kitarō (ゲゲゲの鬼太郎), yeni filmiyle şu sıralar beyaz perdede. Bu yazıda ise kısaca serinin tarihine ve mangakasına değinmek istiyorum.

Peşinen söyleyeyim, bu yazı neredeyse on yıldır taslaklarımda duruyordu, bazı bölümlerini olduğu gibi, bazı kısımlarını da değiştirerek çeşitli mecralarda yayınladım. Ancak artık tamamının yayınlama vaktinin geldiğini düşündüğüm için bitirerek beğeninize sunacağım. O yüzden öncelikle odadaki fili dışarı buyur edelim.

Gegege (ゲゲゲ): Japoncada genellikle hayaletli atmosferlerle ilişkilendirilen ürkütücü veya ürpertici sesleri ifade etmek için kullanılan onomatopoeik terim. Japon korku hikayeleri ve doğaüstü olaylarla ilgili medya içeriklerinde sıklıkla rastlanılmaktadır.

GeGeGe no Kitarō

GeGeGe no Kitarō, Japon mangaka Mizuki Shigeru tarafından yaratılan ve ilk olarak 1960’da yayımlanıp 1968 yılında da animeye uyarlanmış bir manga serisi. Seri, yōkai adı verilen Japon folklorundaki doğaüstü yaratıklarla etkileşim içinde olan genç bir yōkai olan Kitarō’nun maceralarını konu edinmekte olup günümüzde hâlâ düzensiz aralıklarla devam ediyor. Seri, Japonya’nın zengin demonolojik mirasını yansıtan çeşitli yōkai tiplemeleriyle dolu olup yer yer korkutucu yer yer eğlenceli öğeler içeriyor. Mizuki’nin kendine özgü çizim tarzı ve hikâye anlatımı, GeGeGe no Kitarō‘yu Japon popüler kültüründe ikonik bir eser haline getirmekte. Öyle ki, bugün Mizuki’nin memleketi olan Tottori’de, serinin onuruna inşa edilmiş bir Mizuki Shigeru Yolu bulunuyor.

Nezumiotoko ile Kitarō

Kitarō isimli ana karakterimiz, yōkai ve insan dünyaları arasında bir köprü görevi görüyor ve genellikle insanları muhtelif yōkai tehditlerinden korumak için mücadele ediyor. Kitarō’yu bildiğiniz canavarlarla savaşan diğer baş kahramanlardan ayıran şey tarafsız olması. İnsanları yalnızca haklı olduklarını veya ikinci bir şansı hak ettiklerini düşündüğünde kurtarıyor. Aksi takdirde, ya seyirci kalmayı tercih ediyor ya da onları bizzat kendisi cezalandırıyor. Karakterin ahlak anlayışı, inatçılık, ilgisizlik ve yozlaşmanın peşinden talihsizliklerin geldiği huzurlu ve dengeli bir hayat sürmekten tarafa.

Ayrıca Kitarō’nun günlerini gözlerden uzak ağaç evinde dinlenerek geçirmesi, en yakın dostu ve rakibi haylaz Nezumiotoko ile bir tezat oluşturuyor. Çoğu zaman etik olmayan yollarla köşeyi dönme planları yapan ve Kitarō’ya sık sık ihanet eden bu karakter aynı zamanda şahsen serideki favori karakterlerimden biri, zira baş rolünde olduğu bölümler genellikle herkesi manipüle ettiği ve planları başarısız olduğunda -ki genelde oluyor- hızla yeni planlar geliştirdiği için derin ve çok katmanlı.

GeGeGe no Kitarō‘nun geçmişi Japon animasyonuna kadar uzanmaktadır. 1930’larda Kamishibai sanatçısı Itō Masami, ölü annesinin mezarında doğan deforme olmuş çirkin bir çocuk olan Kitarō’nun başrolde olduğu bir hikâye çizmiştir. Çok az bilinen bu hikâye, bir yōkai meraklısı olan Mura Shigeru isimli çocukta büyük ve kalıcı bir etki bırakır. Ancak 1942 yılında, Shigeru 20 yaşında geldiğinde Japon İmparatorluk Ordusuna alınır ve Papua Yeni Gine’deki New Britain adasına gönderilir. Savaşta sıtmaya yakalanır, arkadaşlarının ölümlerine şahit olur ve bir Amerikan hava saldırısında baskın olan sol kolunu kaybeder. Rabaul kasabasındaki bir sahra hastanesinde tedavi görürken yerli Tolai halkından arkadaşlar edinir. Onu seven Tolailar, Shigeru’ya ev, vatandaşlık, hatta evlenecek bir kadın teklif eder. Shigeru bu teklifi düşünmüş olsa da, önce Japonya’ya dönüp ailesini görmeye karar verir.

Shigeru Mizuki, Influential Japanese Cartoonist, Dies at 93 - The New York Times

Mizuki Shigeru

Japonya’ya dönüp ailesiyle yüzleştikten kısa bir süre sonra tekrar Yeni Gine’ye gitmeyi amaçlayan Shigeru, bir topçu subayı olarak savaşmış abisinin savaş suçlusu olarak hüküm giymesi sebebiyle yurtdışına çıkma yasağı alır ve önce balıkçılıkla uğraşır, hanlarda getir götür işleri yapar, daha sonra da sağ kolunu geliştirerek çizerlik yapmaya başlar. İlk eseri 1957 yılında çıkan Rocketman isimli manga olan Shigeru, kısa bir süre çalışmış olduğu Mizuki isimli hanın adını alarak eserlerinde Mizuki Shigeru adını kullanmaya başlar. Yapıtlarında agresif bir savaş karşıtlığı gözlemlenebilen Shigeru, Japonya’nın işlediği savaş suçlarına da değinmektedir. Hayatını eserlerine adamış ve 2015 yılında 93 yaşında kalp krizinden ölene kadar manga çizmeye aralıksız devam etmiş olan Mizuki Shigeru, sadece sevilip sayılan büyük bir sanatçı olmayıp, aynı zamanda imparatorluk dönemi sonrası Japon sulhperverliğinin de en önemli temsilcilerinden biridir.

Neyse, seriye geri dönelim. Hikâyemiz, Mizuki isimli bir kan bankası çalışanının, göndericisi belli olmayan bir paket almasıyla başlar. Paketten bir insan gözü çıkar. Bundan tiksinmiş olsa da, pek üzerine düşmez ve işe gider. Kan bankasına geldiğindeyse kendisini başka bir problemle bulur. Bir şekilde yokai kanı bağışlanmış ve bu da kan kaynaklarını kirletmiştir. Biraz daha araştırdıktan sonra gizemli bağışçıyı bulur, ancak onun çoktan ölmüş olduğu konusunda ikaz edilir. Bunu da gülünç bulup yavaşça bağışçının kaldığı odanın kapısını açar ve BAM, bir zombi Mizuki’nin yüzüne bakarak ona… çay ikram eder.

Çay alır mıydın kuzum?

İşte Kitarō böyle bir seridir. Kan bankası çalışanı olan üvey babası tarafından reddedilmesinin ardından Kitarō, dünyayı bilgisizlik içinde dolaşmaya koyulmuştur. Neyse ki, öz babası destek için hâlâ yanındadır, ancak baba şakalarını ve çay fincanında banyo yapmayı seven sevimli bir göz olduğu için başka pek bir şey yapamaz. Seriye kronolojik olarak başından (2023 çıkışlı Kitarō Tanjō: GeGeGe no Nazo filmi sayılmaz) giriş yapmak istiyorsanız, Kitarō ve ailesinin orijin hikâyelerini anlatan 11 bölümlük 2008 yapımı Hakaba Kitarō animesini şiddetle tavsiye ederim. Mizuki’nin orijinal sanat tarzına sadık kalınarak hazırlanmış sunumu ile karanlık ve öngörülemeyen atmosferi nefistir. Yine de Hakaba Kitarō ve GeGeGe no Kitarō‘nun birebir aynı olmadığını belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Mizuki’nin orijinal eseri, anime yapılmadan önce karanlık oranı biraz azaltıldı, kasvetli atmosfer kısıldı, mizah dozu arttırıldı ve episodik bir hikâyeler zinciri tercih edildi. Dolayısıyla Hakaba Kitarō‘yu izledikten sonra beğenip devamını getirmek isteyenler GeGeGe no Kitarō‘ya giriş yaptığında aradıklarını tam olarak bulamayabilirler. Ben uyarımı yapmış olayım.

GeGeGe no Kitarō‘nun ise birden fazla serisi bulunuyor. Sezonu demiyorum. Serisi diyorum. 1968, 1971, 1985, 1996, 2007 ve son olarak 2018 TV serileri mevcut. Bunların devam eden bir sezon değil de farklı seriler olma sebebi de hepsinin, orijinal eserin yeniden uyarlamaları olması.

Çağlar boyu Kitarō

1968 serisi, bir çocuk şovunun ne olması gerektiği konusunda mükemmel dengeyi tutturuyor. Açıklaması zor, ama doğru hissettiriyor ve bölümlerin çoğu siyah beyaz dönemden kalma olmasına rağmen hâlâ izlemeye değer. Örneklerimi daha sonra halefleriyle karşılaştırarak vereceğim. Gerçekten, 60’ların bazı bölümlerinin hâlâ tüm franchise içinde en iyisi olduğunu düşünüyorum, ancak internete büyük ölçüde yüklenmemiş olması üzücü. Eh, arz talep meselesi.

Kitarō ve babası

Benzer bir şekilde, ne yazık ki 1971 serisinden de sadece 3 bölüm mevcut, ancak üçü de oldukça iyi seçimler. Bunların arasında benim favorilerimden biri olan üçüncü bölüm de var. Nezumiotoko’nun bir film stüdyosunu dolandırma ve yōkaiları birbirine düşürme planını konu alıyor. Tabii ki, birtakım problemler vuku buluyor ve her şey kontrolden çıkıyor. Bölüm o kadar olaylı ve yoğun ki tek başına bir film yapsalar olurmuş. On yedinci bölümü de seviyorum. Nezumiotoko, zihin kontrol eden bir böcek ile dünya liderlerinin arasını bozarak bir sonraki dünya savaşını tetiklemeyi planlıyor.

1985 serisinin, 1988 tarihli final sezonu Jigoku Hen de dahil 77 bölümü yüklenmiş. Önceki Kitaro yapımlarının havasını taşıyor ancak karakter tasarımlarını, animasyonları ve olay örgüsünün çeşitliliğini geliştirerek 1980’lerin standartlarına yükseltiyor. Örnek olarak, Nezumiotoko’nun zor durumdaki yōkailar için danışmanlık ofisi olarak kullanmak üzere kazanç sağlamak amacıyla bir daire kiraladığı sekizinci bölüm verilebilir. Tek sorun, yōkaiların insan parasına ihtiyaç duymaması ve dolayısıyla hiç paralarının olmamasıdır. Bu bölümü iki nedenden dolayı çok seviyorum. Birincisi, Nezumitoko’nun defalarca başarısız olması ve emprovize hareket etmesiyle olaylı bir bölüm olması. Örneğin danışmanlık işi başarısız olunca, evin sahibi olabilmek için arkadaşlarına apartman sakinlerini korkutturuyor. İkincisi, modern banyoların temizlenmesi çok kolay olduğu için işsiz kalan pislik yiyen bir yōkainin hayat mücadelesinin ardındaki hikâyeyi ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.

1985

Mangada, kedilerin istila ettiği bir köy hakkında bir bölüm var. Kitarō olayı araştırıyor ve kedilerle savaşıyor. Oldukça basit bir macera. 1985 uyarlaması da benzer bir deneyim sunuyor ancak daha iyi bir giriş yapıyor: Nezumiotoko yanlışlıkla bir tapınağın içinde bir hazine buluyor ve çalıveriyor. Bu durum kedi yokaileri kızdırarak kasabaya saldırmalarına neden oluyor. Kitarō yine olaya müdahale ediyor, ancak arkadaşları da savaşa dahil olup konu genişletiliyor. Elbette, savaş animasyonları o kadar iyi değildi, ancak bu tür animelerde genellikle aksiyon yerine içeriği tercih ederim. Gerçi ben 1968 serisinin aynı bölümünden daha çok keyif almıştım. Onda tapınağın arkasındaki tarihçeyi, işçilerinin onu yıkma konusundaki isteksizliğini ve kızgın kedilerin köyü ele geçirmesinden sonra köylülerin bakış açısını anlatıyor ki bu benim en sevdiğim kısımdı.

Yine de genele vurunca 1985 serisi, önceki iki serinin aksine insan-yōkai ilişkilerini ve duygusal çatışmalarını daha derinlemesine ele alıyor. Bunun iyi bir örneği, zor durumdaki bir müzisyenin bir su şeytanının bestesini araklayarak ünlü olduğu kırk üçüncü bölümdü. Su şeytanları bu hırsızlığı duydular ve hiç mutlu olmadılar. Her ne kadar konusu itibariyle sıradan bir korku bölümü gibi görünse de, olaylar yavaş yavaş gelişiyor ve hem müzisyenin hem de su şeytanlarının bakış açılarını ortaya çıkararak dokunaklı ama komik bir deneyim sunuyor. Bu tür bölümlerin varlığı, GeGeGe no Kitarō’nun kendine özgü güçlü yanlarından yalnızca biri. Gerilim dozu ve gizem yükseldikçe korkunç bir şeyler olmasını beklerken, gizli motivasyonlar ortaya çıktığında hikâye birden daha aydınlık, duygusal ve komik bir hâl alıveriyor. Son olarak, 7 bölümlük Jigoku Hen sezonu, Kitarō’nun -orijini önemli ölçüde değiştirilmiş olan- annesini aradığı bir ark ile 1985 serisine noktayı koyuyor.

Yōkailar

Devam edecek olursak, ne yazık ki 1996 serisi hakkında söyleyecek çok az şeyim var çünkü %10’undan daha azı nete yüklenmiş durumda veya ben bulamıyorum. Yine de, ikinci bölümdeki tütsü yakıp soğan keserek şeytani gözbebekleri sürüsünü savuşturdukları komik ve zekice yazılmış senaryosundan keyif aldım. Doğal olarak, Nezumiotoko’nun duyarsız zengin olma planları da geri dönüyor. Beşinci bölümde, elmas olan dışkısını toplayabilmek amacıyla insanları bir canavar tarafından yenmeleri için kandırıyor. Bu bölümlerin birçoğu yeniden yapım olsa da, bazılarının genel olarak gelişme gösterdiğini düşünüyorum, tıpkı 1968 serisinin ikinci bölümünde yer alan saç canavarının müzik çalmak ve ruhları çalmak için geri döndüğü üçüncü bölümde olduğu gibi. İkisinin de harika bir hikâyesi olduğunu asla düşünmüyorum. Yine de, böyle bir senaryo korkutucu olmak zorunda ve 1996 versiyonu bu alanda mükemmel. 1996 serisini genel olarak beğenmekle birlikte, onuncu bölüm benim favorimdi. Sıradan bir perili ev temasıyla başlamasına rağmen, olaylar apayrı bir seviyeye yükseliyor, spoiler vermek istemediğim bir şekilde dramatik bir hâle geliyor.

2007 serisi, serideki en büyük stilistik dönüşüme tanıklık ediyor. 2007 serisi, serideki en büyük stilistik dönüşüme tanıklık etti. Eski arkaplan karakterleri yinelenen rolleriyle geri dönerek Kitarō’nun ormanını samimi bir yokai topluluğuna dönüştürüyor. Böylece sevimli ve komik etkileşimler en az gizemler ve dövüşler kadar olağan hâle gelerek hikayenin dinamiğini değiştiriyor. Ayrıca Kitarō’nun artık elektrik saldırıları, bir ruh silahı ve hâlihazırda var olan eşyalarının yeni farklı yetenekleri olduğu için savaşların yapısı da değişiyor. Serinin ruhunu kaybettiğini ve jenerik bir shounen aksiyon serisine dönüştüğünü düşündüğüm için ilk başta bu değişikliklere karşıydım. Neyse ki yanılmışım ve 2007 serisi markaya getirdiği pek çok olumlu özelliğe fazlasıyla sahip. Hâlâ uçmalı kaçmalı dövüşlerin seriye yakışmadığını düşünüyorum ama bunca yıldan sonra yeni şeyler denemelerinin gerekliliğini anlayabiliyorum.

Ana karakterler

2007’nin seriye özgün katkılarına verilebilecek örneklerden biri, Kitaro’nun babasının kendisini boyundan ve oğluna olan muhtaçlığından dolayı yetersiz hissettiği on beşinci bölümdür. Oğluna bir bisiklet alabilmek için gizlice yarı zamanlı işlerde çalışarak izleyiciye yürek ısıtan ve güldüren bir öykü sunuyor. Ayrıca “şeytanla anlaşma” bölümlerinden de keyif aldım. Örneğin on birinci Bölüm, başarısız iki komedyenin popüler olma karşılığında ruhlarını bir tilki yokai’ye sunmalarını anlatıyor. Başta kelime oyunları yapıp baba şakaları yapıyorlar ve sadece bir hayranları bulunuyor. (Onun da kim olduğunu tahmin edebilirsiniz.) Anlaşmadan sonra hâlâ kelime oyunları yapıp baba şakaları yapıyorlar ama herkes onları seviyor. Bu yüzden bu içi boş zaferin tatminini asla yaşayamıyorlar.

Nekomusume

97 bölümden oluşan 2018 dizisi, serinin 50. yıldönümüne muhteşem bir övgü niteliğinde ve en iyi özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Ders verici ve dramatik anlatıları sevenler, serinin daha derin ve duygusal tonunu takdir edeceklerdir. Dizinin korku unsurları olağanüstü prodüksiyon kalitesiyle daha da zenginleşiyor. Son olarak, hikâye seri içerisinde arklara yayılıyor. Tabii ki, bu sonuncusu benim için bir eksi, ama bu uzunlukta bir animede her şey için yeterince yer mevcut. İlk bölümü olan Vampir Ağacı bölümünden itibaren 2018’deki farklılıkları fark edebiliyorsunuz. Öncülleriyle karşılaştırıldığında, 1968 ve 2007 serilerindeki aynı bölüm her ikisinde de daha basitti, ancak ben 1968 versiyonunu ürpertici dönüşümler ve gizem unsurları için tercih ediyorum. Karşılaştırmak gerekirse, 2007 bölümü mizahi bir şekilde ilerlerken bir anda ortaya çıkan kötü bir yōkai ile savaşmaya dönüşmüştü. Öte yandan 2018, sosyal medya kullanımından kaynaklanan olumsuz duygularla beslenen devasa bir ağacı işliyor. 2018’den bir başka iyi örnek de, 1968 serisinin yedinci ve 2007 serisinin dokuzuncu bölümlerinde tasvir edilen Hayalet Tren bölümüdür diyebilirim. Birkaç serseri Kitarō’nun intikamcı yönünü ortaya çıkarır ve Kitarō da onları lanetli bir trene binmeleri için oyuna getirerek onlara bir ders verir. 2007 girişi, tarif ettiğim kadar sade olduğu göz önüne alındığında en zayıf olanıydı. Ancak, 1968 versiyonu en sevdiğim bölümlerden biriydi. Burada, Nezumiotoko ve Kitarō kendi perili evlerini açarak insanların perili evler üzerindeki tekeline son vermeye karar verirler. Teoride, gerçek canavarlar daha korkutucu olmalıdır, ancak işler planlandığı gibi gitmez ve Kitarō’nun müdahale etmesine neden olur. 1968 ve 2007 serilerinde bu bölümün mizahi yanı ağır basarken 2018, gizemli, psikolojik ve ürkütücü unsurlar ekleyerek bunu yeni bir seviyeye yükseltmiştir.

Kitarō’nun çoğu insanın ilgi alanına girmediğini biliyorum. Sonuçta, bu kadar büyük bir franchise sebepsiz yere radarın dışında kalmaz. Yine de sizi denemeye ikna ettiysem, bana dönüş yapın ve ne düşündüğünüzü söyleyin. Umuyorum ki, kültürel hazine kapsamında olmasına rağmen Japonya dışında pek bilinmeyen bu animeye ışık tutabilmiş ve sadece bir bölüm bile olsa insanların izlemesini sağlayabilmişimdir.

Ge… Ge… Ge Ge Ge no Ge…

GeGeGe no Kitarō” üzerine 2 düşünce

  1. 2024’ü yeni bir oTaBlog yazısıyla açıyor olmak mutluluk verici. Umarım yılın geri kalanında bol bol oTaBlog yazısı okuyabiliriz. Şu an devam ettiğim animeyi bitirdikten sonra Kitarō’ya göz atmaya çalışacağım. İzledikten sonra buraya dönerim.

Yorum